Ölü Adamın Düşünceleri - Yorumlu
ÖLÜ ADAMIN DÜŞÜNCELERİ
Bu hikayedeki hemen hemen her şey bir şeyleri temsil ediyor aslında. Yazdığım hemen her şeyi bir şeyleri düşünerek yazdım. Yol da insan ömrünü temsil ediyor. Ama bir yandan da bu hikaye yıllar önce Kağan ve arkadaşı arasında yaşanmış bir anı. Bir farklı yorum da kişinin öldükten sonra defnedilene kadar olanların farkında olması inancına dayanıyor. Yıllar önce Kağan'ın arkadaşı yine kendisine cevap vermiyor kişiliğinden ötürü ama bir yandan da kişinin öldükten sonra öldüğünü fark etmemesini de temsil etmeye çalıştım. Arkadaş yer yer gülümsüyor mesela. Bu anları bir yandan geçmişteki anıda arkadaşın Kağan'ın dediklerine gülümsemesi, bir yandan da Kağan tabutta omuzlarda taşınırken arkadaşının aklına Kağanla ilgili güzel anılarının gelmesi olarak iki farklı şekilde düşündüm.
----------৹----------
“Bu mezarlıklar beni hep içinden çıkılmaz derin düşüncelere boğmuştur.” diye mırıldandı yanı başında kendisini sessizce takip eden arkadaşına Kağan, mezarlığın içinde çiçeklerle bezenmiş yolda hafif tempoyla yürürken. Bir yanda yeni ekilmiş ve çubuklarla desteklenmiş yeşil yeşil ağaçlar, her ağacın ardında da bir mezar sanki hayatın temsiliymişçesine. Ardından düşünceli bir şekilde devam etti: “Zamanında bir arkadaşım, öldüğümde mezarımın etrafındaki insanları görmeyi çok isterdim demişti. Ne kadar da anlamlı bir istek demiştim o zaman kendi kendime, yıllarını harcadığın bu ömründe elde ettiğin şeyi görmek istemek.”. Duraksadı biraz Kağan, odağını etrafındakilere çevirdi. Yolun kenarlarında taşları adeta ben yaşamak istiyorum dercesine yaran otları, her biri birer hikâye taşıyan; belki onlarca kelebeğe ve arıya hayat olmuş renk renk çiçekleri seyretti o duraksadığı kısacık zaman diliminde. Arkadaşının yıllar önce bir koyu sohbet anında bahsettiği bu derin isteği burada, mezarlıkta yeniden düşünmek üzerine bir yük bindirmişti. Hem bu yükü bir nebze hafifletmek hem de mezarlığın atmosferinin tadını biraz daha çıkartmak için derin bir nefes aldı. “Öyle de hâlbuki ama” diye devam etti ardından. “Bir yerden sonra acaba mezarımda kimler olacak düşüncesi insanı yaşarken öldürüyor be. Hele de şu yaşıma rağmen çevreme kimse toplayamamış gibi hissederken bunu düşünmek… Ölümden beter desem yeridir. Bir yanım diyor ki daha gençsin, ömrünün başında bu kadar insan biriktirdin ve hayat daha yeni başlıyor. Ama diğer yanım da diyor ki öldün, mezarının başında bir avuç insan var ve bu anlamsız hayattan bir hiç olarak gidiyorsun.”.,
----------৹----------
Karakterimiz yolun başında bir derdinden sıkıntısından bahsediyor. Burada bizi hep yeni ekilmiş ağaçlar karşılıyor. Her ağacın ardında da bir hayat yatıyor, bu insanlara belki hayatımıza girmiş olan insanlar diyebiliriz, belki dümdüz hayatını yeni kaybetmiş insanlar diyebiliriz. Kişi istediği gibi yorumlayabilir bu kısmı ve bu kısım genel olarak dünyaya ilk gelinen anları, bebeklik/çocukluk dönemlerini temsil ediyor hayat yolunda.
----------৹----------
Yürüdüler biraz daha arkadaşıyla birlikte aynı ritimle. Şimdiyse kendilerini boylarına erişmiş hatta biraz da aşmış yemyeşil ağaçlar karşıladı. Çubuklardan destekler artık yoktu bu ağaçların gövdelerinde. Kendi başlarına dimdik durmayı öğrenmeye başlamış gibi adeta… “Hayat” diye mırıldandı Kağan, yolun ilerilerine doğru bakarak. “Baksana kardeşim hayat var karşımızda.”. Bir yandan da boyları giderek artan ağaçları, yolun sonundaki koca çınarı gösteriyordu. “Ne güzel tasarlamış burayı planlayan, baksana hayatı resmetmiş mezarlığa.”. Biraz duraksadıktan sonra gülerek “Hayatı ölümün eşiğine resmetmek biraz ironik.” diye devam etti. “Tam olarak hayat bu değil mi ama? Hayatın içerisindeki resimleri ve o resimlerin anlamlarını görmek hayat. Hatta o anlamları görebilmek hayatın ta kendisi.”. Cümlesini bitirdikten sonra kurduğu cümle üzerine bir anlığına düşündü ve konuşmuş olmak için konuşmuş gibi hissetti kendisini. “Bazen böyle kendimi kaptırıyorum, gereksiz uzun cümleler kurup o cümlelerin içerisinde kayboluyorum. Gerçi sen alışmışsındır artık benim bu garip hallerime. Birlikte onca mesaimiz var nasıl olsa.” dedi gülerek.
----------৹----------
Zaman içinde ağaçlar biraz büyüyor, ergenlik çağına geliyoruz. Burada düşüncesine biraz daha ılımlı bakmaya başlıyor Kağan. Dostlukları hakkında da biraz bilgi ediniyoruz, uzun süredir arkadaş olduklarını öğreniyoruz. Buradan da belki uzun süreli arkadaşlıkların çocukluktan/ergenlikten kalan arkadaşlıklar olduğu gibi zorlama da olsa bir yorum yapabiliriz
----------৹----------
Kağan bir süre sessiz kalarak gürültülü düşüncelere daldı, yanındaki arkadaşının varlığını unutmuş gibiydi. Düşünürken gözüne yol kenarlarında zemine sıkı sıkıya köklerini salmış ve olgunlaşmış elma ağaçlarına takıldı. Ağaçların altında yerlere serilmiş renk renk piknik örtülerini, örtülerin üzerinde oyunlar oynayıp koşuşturan çocukları ve çocukların önündeki elma sepetlerini gördü. Ağaçların arkasında ise mezarlar sıralanmaya devam ediyordu. Merhumlar hayırsever kimselerdi herhalde diye mırıldandı Kağan. Çocukların mezarlıkta oyunlar oynaması ise biraz garibine gitmişti. “Olması gereken bu!” dedi Kağan, “Ölümle yaşam iç içe olmalı, oysa hayatımız boyunca ölümden korkmakla boğuşuyor ve bir türlü kabullenemiyoruz. Hem sürekli mezarlıklarda sessiz olunması, ölülere saygı gösterilmesi gerektiğini söylemelerini de anlayamıyorum. Ben olsam öldükten sonra mezarımın etrafından çocuk sesi hiç eksilmesin isterdim.”. O sırada yanındaki arkadaşının hiç konuşmadığını da fark etmiş olacak ki birden çıkıştı Kağan. “Senin de ağzını bıçak açmıyor he, mezarlığa gireli bir tek kelime etmedin; sustun da sustun. Eğmişsin başını önüne, sessiz sedasız bana eşlik ediyorsun. Gerçi sen hep böyleydin, uzun uzun konuşmalar yapmayı sevmez; dinlemekten yana olurdun hep. Dinlerdin de ayrıca, hayatımda karşısındaki senin kadar dikkatli dinleyen birini tanımadım ama arada bir dahil olsan da pek tatlı olurdu sanki. Aman neyse ne, en azından yanımdasın. İyi ki de yanımdasın, böyle anlarda bana omuz oluyorsun. Varlığın yeter be kardeşim.”. O sırada arkadaşının yüzündeki hafif gülümsemeyi görüp bir nebze keyiflendi. Yıllar önce şans eseri denk geldiği arkadaşı yıllar boyu kendisine omuz vermiş, çeşitli zorluklarda birbirlerinin yanında olmuşlardı. O an böylesi bir arkadaşlığa sahip olmanın verdiği huzurla doldu Kağan’ın içi. Huzurluydu gerçekten, belki de bu huzuru aramalıyım hayatta, dedi kendi kendine.
----------৹----------
Sonra ağaçlar biraz daha büyüyor artık, gençlik/orta yaş dönemlerindeyiz. Karakterimiz derin düşüncelere dalıyor, belki bir şeyleri sorguluyor belki eskileri düşünüyor. Burada elma ağaçları var, ağaçların altında piknikler yapılması; hayatında çevresine bir fayda sağlamış ve fayda sağlamaya da devam eden insanları temsil ediyor bu ağaçlar. Bir yandan da "Ölümle yaşam iç içe olmalı" cümlesini duyuyoruz ki bence çok doğru. Hep mezarlıklardan korkarak büyüdük mesela ama şimdi baktığımda sokaklarda görüp görebileceğimizden çok fazla tecrübe barındırıyor mezarlıklar. Sadece o tecrübelere bizim artık ulaşma şansımız yok, yine de mezarlıklara bakıp bir sürü tecrübe edinebiliyoruz. Burada Kağan'ın cümleleri aslında biraz da benim cümlelerim, ayrıca yine bu noktada tabutun omuzlarda taşınması fikrini destekliyorum "Böyle anlarda bana omuz oluyorsun." diyerek. Yine aynı zamanda bu, bir insanın dostuna sohbet esnasında kurabileceği bir cümle.
----------৹----------
“Aslında biliyor musun…” diye yeniden söze girdi Kağan bir yandan da yürürken. “İnsanın o kadar da büyük bir çevreye ihtiyacı yok. Bu konularda konuştuğumuz arkadaşım da böyle demişti o zaman. Tabutumu mezara taşıyacak dört insan bana yeter demişti. Şimdi daha mantıklı geliyor her şey, aslında hayatımızda da genelde bu civarda insan olmuyor mu? Onlar dışındakiler bir uğrak yeri olarak bize geliyor ve gidiyorlar. Kimi bir şeyler bırakıyor, kimi bir şeyler alıyor. Sonunda hep kalan o birkaç insan olmuyor mu?”. Cümlesini bitirdikten sonra yorulmuş olacak ki yolun kenarında tüm endamıyla duran ve etrafa yeşillik saçan uzunca ağaçlara yaslandı. “Şu ağaçlar da ne muhteşem varlıklar be oğlum: gölgesinde dinleniyoruz, temiz havasından faydalanıyoruz, kimi meyve veriyor bize besin oluyor. Varlığının bile bir şeylere faydası dokunuyor kısaca. Biz de şu ağaçları örnek alsak aslında ne güzel olurdu her şey.”. Bir süre o şekilde durup etrafı, geldikleri yolda yürüyen insanları seyrettiler. Kulaklarını kuş sesleri ve rüzgârın o muhteşem uğultusu doldururken mezarlığın bu kısmının kalanına kıyasla daha sakin, daha huzurlu olduğunu fark ettiler. Yürüyen insanlar da buraya geldikçe biraz duraksamaya, o huzurun tadını çıkarmaya çalışıyor gibiydiler. Biraz nefeslendikten sonra arkasındaki ağaçtan destek alarak tekrar doğruldu Kağan ve yola devam ettiler.
----------৹----------
Sonraki durağımız yaşlılık. Karakterimiz artık en başta kendisini yiyip bitiren düşüncenin altından kalkıyor ve bir sonuca varıyor, olgunlaşıp bazı şeyleri kabulleniyor. Burada durup dinlenmesini biraz yaşlılığa vurmak istedim, biraz da artık mezara doğru yaklaşmanın cenaze alayına getirdiği düşünceyi resmetmek istedim. Biraz daha yavaş gidelim, sevdiğimiz insan mezara girmesin gibi. Yine bu kısmın geri kalana kıyasla daha sakin ve daha huzurlu olması, benim kafamda yaşlılığın artık oturmuş bir hayatın sakinliğini ve huzurunu temsil etmesinden dolayı.
----------৹----------
Mezarlığın bu uzun koridorunun sonuna gelmişlerdi, karşıda kocaman bir çınar duruyor ve Kağan ile arkadaşı bu çınara doğru aheste aheste yürüyorlardı. Bu kez ikisi de konuşmuyor, öylece koca çınara bakıyor ve yürüyorlardı. Sessizlikten rahatsız olan Kağan, tekrar konuşmaya başladı: “Bir avuç insan yeter be kardeşim. Yeter yetmesine de sadece var olmaları yetecek mi? İnsan anlamak, anlaşılmak ister. Bunca yıl yaşamış ama hiçbir şeyi anlamaya çalışmamış ya da anlaşılmamış bir insan yaşamış sayılabilir mi? Bunları da biraz sorgulamak gerekiyor sanırım. İnsana bir avuç insan yeter pek tabii ama karşılıklı anlayıp anlaşabildiği bir avuç insan yeter. Yoksa neyleyeyim beni anlamayan insanları değil mi ama?”. Çınara nihayet varmışlardı, yolculuklarının sonuna gelmiş ve nihai amaçlarına ulaşmışlardı. Arkadaşı çınarın karşısında öyle beklerken Kağan çınara doğru yürüdü yine sakin bir tempoyla. En son dinlendikleri yerden bu yana çok geçmemiş olmasına rağmen yine yorgun hissetti kendini. Duruldu şöyle, sırtını koca çınara doğru yasladı ve doya doya nefes aldı. Mezarlığın uzun koridorunun sonuna gelmişlerdi, koca bir gün yürümüş gibi bir ağırlık çöktü üzerine Kağan’ın. “O kadar yol da yürümedik ki, çok da çabuk vardık buraya aslında.” diye mırıldandı Kağan. Ardından derin bir huşu içerisindeki arkadaşına tekrar seslendi: “Tüm hayatımı anlaşılmış olma arayışıyla geçirdim. Hayatıma giren ve hayatımdan çıkan bunca insan acaba beni anlamış mıdır diye sordum kendi kendime. Etrafımda çok insan kalmadı ama bununla huzurluyum be kardeşim. Hayatımı insanlara bir faydam olsun diyerek harcadım, anlaşıldım mı acaba? Ne diyorsun, beni anlıyorlar mıdır kardeşim? Onlar neyse de sen anlıyorsun ama biliyorum.”.
----------৹----------
Ve en son da artık kocaman çınarımız duruyor, karakterimizin kendisi ahirete buradan uğurlanacak. Ölüm anında her şey artık tamamen kabullenilmiş ve "Bir avuç insan yeter be kardeşim." deniliyor. Biraz da insanın anlaşılma isteğine vurgu yapmak istedim burada. O koca ömür arkada kalmış ve koca bir ömür geçirildiğinin farkına bile varılmamıştı. Buradan sonra artık hikayenin anı kısmından tam olarak çıkış yapıyoruz ve mevzu Kağan'ın defnedilmesine geliyor. Hayatı boyunca bir çok hayata dokunmuş olan Kağan, kocaman bir çınar olarak mezarlıktaki yerini alıyor ve hikayemiz bitiyor.----------৹----------
Kağan’ın arkadaşının gözünden yaşlar süzülüyordu, arkasında ise uzunca bir kalabalık merhuma olan son vazifelerini yerine getirmek adına toplanmıştı. Gencinden yaşlısına hayatına dokunduğu herkes, Kağan’ı bu son gününde yalnız bırakmak istememişti. Eğik yüzünü hafifçe kaldırdı arkadaşı ve çınarın önündeki mezara, çevresindeki bunca insana göz gezdirdi. Bundan yıllar yıllar önce bu yolda yürürken sessiz sedasız eşlik ettiği yoldaşını ebediyete uğurlamanın hüznü içerisindeydi. Yine de arkadaşının hayatı boyunca taşıdığı acaba yalnız ölür müyüm endişesinin yersiz olduğunu artık nihayet görmenin verdiği bir huzur taşıyordu. Yıllar önce Kağan’ın kendisine sorduğu beni anlıyorlar mıdır sorusu geldi aklına. Kendi kendine mırıldandı: “Ben anlıyorum, biz anlıyoruz kardeşim; biliyorsun.”.
----------৹----------
Yorumlar
Yorum Gönder